Absürt Tiyatro, çoğu 1940 ile 1960 yılları arasında yazılmış birçok farklı oyundan oluşan bir harekettir. Bu oyunlar, daha önce sahnelenenlerden şaşırtıcı derecede farklı oldukları için ilk kez sahneye çıktıklarında izleyicilerini şoke ettiler. Aslında, birçoğu “oyun karşıtı” olarak etiketlendi. Martin Esslin, bu radikal hareketi açıklığa kavuşturmak ve tanımlamak amacıyla 1960 yılında aynı adlı kitabında “Absürdün Tiyatrosu” terimini ortaya attı. Bunu böyle tanımladı, çünkü tüm oyunlar insanlık durumunun saçmalığını vurguladı. “Saçma” kelimesini “saçma” ile eşanlamlı olarak kullanma eğilimindeyken, Esslin kelimenin orijinal anlamına atıfta bulunuyordu – ‘akıl ve uygunluğa aykırı; mantıksız’ (Esslin 23). Esasen her oyun insanın varlığını mantıksız ve dahası anlamsız kılmaktadır.
Absürt Tiyatro Etkileri
Absürdist Tiyatro, Varoluşçu felsefeden büyük ölçüde etkilenmiştir. Albert Camus’nün Sisifos Efsanesi (1942) adlı makalesindeki felsefeyle en iyi uyum içindeydi. Bu denemede Camus, anlamsız, absürt bir varoluş karşısında insanın neden intihar etmemesi gerektiğine makul bir cevap sunmaya çalışır. Bunu yapmak için, bir kayayı dağa itmeye mahkum edilen Yunan mitolojik figürü Sisifos’u kullanır, ancak onu geri yuvarlattırır. Bu beyhude döngüyü sonsuza kadar tekrarlar. Camus, denemenin sonunda, “Kişi Sisyphus’u mutlu hayal etmelidir” (Camus 123) sonucuna varır. Tek başına yaşam mücadelesinin bir mutluluk getirmesi gerektiğini kastediyor. Esasen, neden var olduğumuzu bilmeden de yaşamakta anlam bulabiliriz.
Ancak absürt oyun yazarları, insanın anlamsız varoluşu sorununu Camus kadar olumlu bir şekilde çözmediler. Aslında, tipik olarak soruna hiçbir çözüm önermediler, bu da sorunun nihayetinde yanıtlanamaz olduğunu öne sürdüler.
Absürt Tiyatro Temalar
Absürt oyunlar çok çeşitli konulara sahip olsa da, hareket içinde sıklıkla tekrarlanan belirli temalar veya fikirler vardır. Bu temalar, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’yı kasıp kavuran yeni bir tutumun ürünüdür. Öncelikle, önceki nesillerin “kesinliklerinin” ve “varsayımlarının” “sınanmış ve eksik bulunduğu, bunların ucuz ve biraz çocukça yanılsamalar olarak itibarsızlaştırıldığı” (Esslin 23) kabulünden oluşuyordu. Absürt dramalarda sıklıkla tekrarlanan iki tema, anlamsız bir dünya ve bireyin izolasyonudur.
Absürt Tiyatro Anlamsız Bir Dünya
Yirminci Yüzyılda dini inancın azalması, yaşamın tanımlanabilir bir amacı olmadığı yönündeki büyüyen fikirden kısmen sorumludur. Ahirete inanan bir insan, yaşamı oraya ulaşmak için bir araç olarak görürken, inanmayan, ya bir amaç olmadığı sonucuna varmak ya da yaşamına alternatif bir gerekçe bulmak zorunda kalır. Esslin, bu düşüşün “İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar ilerlemeye, milliyetçiliğe ve çeşitli totaliter safsataların ikame dinleri tarafından maskelendiğine” dikkat çekiyor (23). Ancak bu yaklaşımlar da kusurlu göründü ve diğer seçeneği, yani insan yaşamının arkasında hiçbir anlam olmadığı iddiasını bıraktı. Ionesco, The Chairs adlı oyununda bu anlamsızlıktan yararlanır. Oyun boyunca, iki ana karakter, bir hatip tarafından ifade edildiği gibi hayatın anlamını duymaya gelen görünmez misafirler için sandalyeler hazırlar. Ana karakterler, konuşmadan hemen önce kendilerini öldürürler ve ardından seyirci, hatipin sağır-dilsiz olduğunu keşfeder. Ionesco’nun kendisi oyunun konusunu “mesaj, hayatın başarısızlıkları veya iki yaşlı insanın ahlaki felaketi değil, sandalyelerin kendisi; yani, insanların yokluğu, imparatorun yokluğu, Tanrı’nın yokluğu, maddenin yokluğu, dünyanın gerçeksizliği, metafizik boşluk” (Qtd. Esslin 152’de). Bu tür bir dünya görüşü, Absürt Tiyatronun özelliğidir. Ionesco’nun kendisi oyunun konusunu “mesaj, hayatın başarısızlıkları veya iki yaşlı insanın ahlaki felaketi değil, sandalyelerin kendisi; yani, insanların yokluğu, imparatorun yokluğu, Tanrı’nın yokluğu, maddenin yokluğu, dünyanın gerçeksizliği, metafizik boşluk” (Qtd. Esslin 152’de). Bu tür bir dünya görüşü, Absürt Tiyatronun özelliğidir. Ionesco’nun kendisi oyunun konusunu “mesaj, hayatın başarısızlıkları veya iki yaşlı insanın ahlaki felaketi değil, sandalyelerin kendisi; yani, insanların yokluğu, imparatorun yokluğu, Tanrı’nın yokluğu, maddenin yokluğu, dünyanın gerçeksizliği, metafizik boşluk” (Qtd. Esslin 152’de). Bu tür bir dünya görüşü, Absürt Tiyatronun özelliğidir.
Oyunculuk Eğitimi Oyunculuk Kursu İçin: https://latifesanatatolyesi.com/oyunculuk-egitimi/